“Bilim insanının ayırt edici özelliği, gerçeği aklın süzgecinden geçirmesi ve önyargılardan, üstünkörü değerlendirmelerden kaçınarak önümüzü aydınlatması ve sözüne-yazısına güvenilir olmasıdır; çünkü eksik ya da yanlış bilgilendirmenin yol açtığı olumsuzluklar, toplumsal ortak paydayı güçlendirmek yerine parçalanmayı hızlandırıyor. Ünlenmiş bilim insanlarının yanıltıcı yayınlarını kendi çalışmalarına dayanak olarak alan öteki bilimciler de değerli yıllarını, emeklerini boşa harcamış oluyorlar; bir tür yanlışa yönlendirme zinciri oluşuyor.
ABD’de geçirdiği uzun yıllardan sonra ülkemize dönen bir ünlünün ne türlü yanılgılara neden olabileceğinin güzel bir örneği, onun Saidi Nursi çalışmasıdır. Cemal Kutay, kendisinin de sonradan açıklayacağı gibi, görmeden, konuşmadan araştırmadan bir kitap yazar. Nursi sempatizanı bir başka yazar Kutay’a güvenir; yanlışla doğruyu, olmuşla olmamışı karıştırıp yüz binlerce gence ulaştırır. Yanıltıcı bilgi giderek kitlesel inanca dönüşür.
Amerika’da yaşayan ünlü toplum bilimci de devreye girer. Kutay’ın ve öteki yazarın yayınlarına dayanarak İngilizce kitabını yazar. Yanıltıcı bilgi, özensiz ya da Türkiye üstüne bir tür hesabı olan bilimciler ve yazarlarca uluslararası bir yanıltma kaynağına dönüşür.
Ünlü toplumbilimci bilimsel dilin olanaklarını zorlayarak meczup yaratma sürecine önemli katkı sağlar. Yazılanlar ibret belgesi gibidir.
“1890’lara gelindiğinde Said Nursi’nin üst düzey okullar için hazırlanmış olan logaritma, telefon, kozmografya, sınai kimya, geometri, evrenin oluşumu, inorganik kimya analizi, beslenme, zooteknoloji, doğa tarihi, fiziki antropoloji gibi kitapları inceleme imkânına sahip…”.
Ünlü bilimci kitapçılarda ve kitaplıklarda bulunan tüm basılı malzemeyi “okuma imkânına sahip” olma olasılığını bilimsel bilginin kaynağı olarak göstermekle kalmaz; Saidi Nursi’yi padişaha danışman yaptıktan sonra onu fen ve toplum bilimlerini özümsemiş bir eski zamanlar filozofu düzeyine yükseltmeyi şu satırlarla dener:
“Bunların yanı sıra Said Nursi, fizyoloji konusunda yazılmış teknik incelemelerden biri olan İnsan’da, insan anatomisi konusunda verilen bilgileri ya da Beşer adlı kitabı okumuş olabilir… Atomların Hareketlerinde Meydana Gelen Değişimlerin Kuralları başlıklı bir metine de göz atmış olabilir… Dünya tarihine ilişkin çeşitli kitapları da okumuş olabilir. Ahmed Rasim’in Arapların Terakkiyat-ı Medeniyesi’nde yer alan ve İslamiyet’in gerileyişini açıklayan tezleri izlemiş olması; ünlü gazeteci Ahmed Midhat Efendi’nin Terakki’ye ilişkin görüşlerine başvurmuş… olması mümkündür.”
Necmeddin Şahiner Nursi’ye ‘matematik’ kitabı yazdırırken, ünlü toplumbilimci daha da ileri gider ve ‘cebir’ kitabı yazdırır. Bunu yaparken bırakınız tanıklar ve kanıtlar aramayı, her yerde satılan kitaplarda Said-i Nursi’nin kendisinden söz ederken “burada yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmi” dediğini yani okur ama yazmaz olmasını açıkladığını görmemiş olur.
Daha bunlara benzer belgesiz, kanıtsız yüzlerce satır yazan toplumbilimciyi durup dururken anmış değiliz. Bu ünlü kişi son günlerde “uluslararası sosyolog” olarak toplumu, siyasetçileri yönlendirmeye çalışıyor. Onun, yoktan var edilen kurumlarıyla, bilim adamlarıyla yüzlerce yıllık köhnemiş karanlığı yakan Cumhuriyetimizi temelsiz göstermesine ve “Mahalle baskısının iç dinamiklerine tam olarak vâkıf olamadım. Biz Türkiye’yi çok iyi tanımıyoruz. En önemli saydığım ‘iyi, doğru ve güzel’ hakkında Kemalizmin bir zaafı var” dediğine tanık oluyoruz.
“Türkiye’yi çok iyi tanımıyoruz” derken kendisini de işin içine katmış mı bilmek isterdik; çünkü yukarda İngilizce kitabından verdiğimiz örnekler onun tanımaya verdiği değeri göstermektedir. Bilimselliği lekelemekle suçlanma olasılığını “olabilir” ya da “mümkündür” ile biten cümlelerle önlemeye çalışması da, yurttaşlarımızı en hafif deyişle “saf” yerine koymasından mıdır?
“Saf” yerine konulmak deyince bu ünlü toplum bilimci Şerif Mardin’in Amerika’daki “The Abant” toplantısından yıllar önce Army-Navy Club’da (Deniz Kuv. Klübü) ABD Devlet Araştırma ve İstihbarat Bölümü’nden Henry Barkey’in yönettiği basına kapalı toplantıya katıldığını anımsamamak olmazdı. O toplantıda Mark Grossman, Kemal Kirişçi (Boğaziçi), Hakan Yavuz, Ahmet Evin (Sabancı Ünv. Dekan), Sabri Sayarı (Sabancı Unv. RAND raportörü). O. Cengiz Çandar gibi ünlüleri de Türkiye yakından tanıyor.
Umarız ki Hz. Ali soyundan geldiğini özenle belirten ünlü toplum bilimci Şerif Mardin gün olur bu tür toplantıların bilimselliği hakkında bizi aydınlatır da, Amerika’daki Türkiye’yi çok yakından tanırız. Onun Türkiye Bilimler Akademisi’ne kabul edilmemesi serüveniyse ulusalı aşan bir başka serüven.”
Not: “Böylece ‘Meczup Yaratmak kitabını keşke 10 yıl önce yayımlasaydınız. Doktora tezimde referans gösterirken özenli davranırdım; şimdi endişeliyim’ diyen Sosyoloğ’a özür borcumu yerine getirmiş oluyorum.”
______________ Cumhuriyet / Ali Sirmen...
ABD’de geçirdiği uzun yıllardan sonra ülkemize dönen bir ünlünün ne türlü yanılgılara neden olabileceğinin güzel bir örneği, onun Saidi Nursi çalışmasıdır. Cemal Kutay, kendisinin de sonradan açıklayacağı gibi, görmeden, konuşmadan araştırmadan bir kitap yazar. Nursi sempatizanı bir başka yazar Kutay’a güvenir; yanlışla doğruyu, olmuşla olmamışı karıştırıp yüz binlerce gence ulaştırır. Yanıltıcı bilgi giderek kitlesel inanca dönüşür.
Amerika’da yaşayan ünlü toplum bilimci de devreye girer. Kutay’ın ve öteki yazarın yayınlarına dayanarak İngilizce kitabını yazar. Yanıltıcı bilgi, özensiz ya da Türkiye üstüne bir tür hesabı olan bilimciler ve yazarlarca uluslararası bir yanıltma kaynağına dönüşür.
Ünlü toplumbilimci bilimsel dilin olanaklarını zorlayarak meczup yaratma sürecine önemli katkı sağlar. Yazılanlar ibret belgesi gibidir.
“1890’lara gelindiğinde Said Nursi’nin üst düzey okullar için hazırlanmış olan logaritma, telefon, kozmografya, sınai kimya, geometri, evrenin oluşumu, inorganik kimya analizi, beslenme, zooteknoloji, doğa tarihi, fiziki antropoloji gibi kitapları inceleme imkânına sahip…”.
Ünlü bilimci kitapçılarda ve kitaplıklarda bulunan tüm basılı malzemeyi “okuma imkânına sahip” olma olasılığını bilimsel bilginin kaynağı olarak göstermekle kalmaz; Saidi Nursi’yi padişaha danışman yaptıktan sonra onu fen ve toplum bilimlerini özümsemiş bir eski zamanlar filozofu düzeyine yükseltmeyi şu satırlarla dener:
“Bunların yanı sıra Said Nursi, fizyoloji konusunda yazılmış teknik incelemelerden biri olan İnsan’da, insan anatomisi konusunda verilen bilgileri ya da Beşer adlı kitabı okumuş olabilir… Atomların Hareketlerinde Meydana Gelen Değişimlerin Kuralları başlıklı bir metine de göz atmış olabilir… Dünya tarihine ilişkin çeşitli kitapları da okumuş olabilir. Ahmed Rasim’in Arapların Terakkiyat-ı Medeniyesi’nde yer alan ve İslamiyet’in gerileyişini açıklayan tezleri izlemiş olması; ünlü gazeteci Ahmed Midhat Efendi’nin Terakki’ye ilişkin görüşlerine başvurmuş… olması mümkündür.”
Necmeddin Şahiner Nursi’ye ‘matematik’ kitabı yazdırırken, ünlü toplumbilimci daha da ileri gider ve ‘cebir’ kitabı yazdırır. Bunu yaparken bırakınız tanıklar ve kanıtlar aramayı, her yerde satılan kitaplarda Said-i Nursi’nin kendisinden söz ederken “burada yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmi” dediğini yani okur ama yazmaz olmasını açıkladığını görmemiş olur.
Daha bunlara benzer belgesiz, kanıtsız yüzlerce satır yazan toplumbilimciyi durup dururken anmış değiliz. Bu ünlü kişi son günlerde “uluslararası sosyolog” olarak toplumu, siyasetçileri yönlendirmeye çalışıyor. Onun, yoktan var edilen kurumlarıyla, bilim adamlarıyla yüzlerce yıllık köhnemiş karanlığı yakan Cumhuriyetimizi temelsiz göstermesine ve “Mahalle baskısının iç dinamiklerine tam olarak vâkıf olamadım. Biz Türkiye’yi çok iyi tanımıyoruz. En önemli saydığım ‘iyi, doğru ve güzel’ hakkında Kemalizmin bir zaafı var” dediğine tanık oluyoruz.
“Türkiye’yi çok iyi tanımıyoruz” derken kendisini de işin içine katmış mı bilmek isterdik; çünkü yukarda İngilizce kitabından verdiğimiz örnekler onun tanımaya verdiği değeri göstermektedir. Bilimselliği lekelemekle suçlanma olasılığını “olabilir” ya da “mümkündür” ile biten cümlelerle önlemeye çalışması da, yurttaşlarımızı en hafif deyişle “saf” yerine koymasından mıdır?
“Saf” yerine konulmak deyince bu ünlü toplum bilimci Şerif Mardin’in Amerika’daki “The Abant” toplantısından yıllar önce Army-Navy Club’da (Deniz Kuv. Klübü) ABD Devlet Araştırma ve İstihbarat Bölümü’nden Henry Barkey’in yönettiği basına kapalı toplantıya katıldığını anımsamamak olmazdı. O toplantıda Mark Grossman, Kemal Kirişçi (Boğaziçi), Hakan Yavuz, Ahmet Evin (Sabancı Ünv. Dekan), Sabri Sayarı (Sabancı Unv. RAND raportörü). O. Cengiz Çandar gibi ünlüleri de Türkiye yakından tanıyor.
Umarız ki Hz. Ali soyundan geldiğini özenle belirten ünlü toplum bilimci Şerif Mardin gün olur bu tür toplantıların bilimselliği hakkında bizi aydınlatır da, Amerika’daki Türkiye’yi çok yakından tanırız. Onun Türkiye Bilimler Akademisi’ne kabul edilmemesi serüveniyse ulusalı aşan bir başka serüven.”
Not: “Böylece ‘Meczup Yaratmak kitabını keşke 10 yıl önce yayımlasaydınız. Doktora tezimde referans gösterirken özenli davranırdım; şimdi endişeliyim’ diyen Sosyoloğ’a özür borcumu yerine getirmiş oluyorum.”
______________ Cumhuriyet / Ali Sirmen...