Sayfalar

15 Nisan 2008

SEVGİLİ İLHAN SELÇUK'A AÇIK MEKTUP...


Hep açık kalacak ve hiç kapanmayacak bir pencereden yazılarıyla fikirlerini biz okurlarıyla paylaşan kadın dostu bir delikanlıya;
Sayın İlhan Selçuk;
Size geçmiş olsun dileklerimi kadınlar adına gecikmiş bir teşekkürle iletmek istedim.Yazdıklarınız öyle böyle değildi. Kadınları sahiplenirken, kadınlara yapılanların erkek egemen kültürün hoyratlıklarının ürünü olduğunu da kendi hemcinslerinizin yüzüne vuran ne çok yazınız var!.. Kadın sorunun ezberlerimizdeki gibi erkek egemenliğinin değil, erkek acizliğinin ürünü oluşunun özeleştirisini yapmanız, sorunu bizim ifade edişimizden daha vurucuydu.
Sayın Selçuk,
Pencere’nizden ülkenin sürüklendiği karanlığın fotoğrafını aydınlık fikirlerinizi okuyorduk. Tutuklandığınızda boş kalan pencerenizden ülkeyi okuduk. Öylesine bir pencere açmışsınız ki; boş bıraktığınızda bile okunabiliyor.Sizi, neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt delikanlıyı öğrencilerime örnek gösteriyorum.Tutukluluğunuz kaldırıldığında dimdik bir delikanlı gibi çıktınız. Bulunduğunuz durumu kullanmaya kalkışmadınız. Konuşarak değil, yazarak anlatmaya çalıştınız. Varlıklarını duygu sömürüsüyle sürdürenler gibi kendinizi tüketmediniz.
Şimdi ben diyorum ki gençlere;
İşte Cumhuriyet böyle değerler yetiştirdi. Siz Cumhuriyet’siniz. Yalnız yazdıklarınızla ve yazacaklarınızla değil, dimdik duruşunuzla.Türkiye’nin şimdi iki Cumhuriyet’i var. Biri ılımlı İslam etiketli, dış destekli ve taraf medya hormonlu bugünkü halka dayatılmaya çalışılan birkaç mumluk ampule bağımlı Cumhuriyet; diğeri ulus bilincinin ışığını geçmiş ve gelecekle buluşturan, sizin gibi dik duruşlu nesiller yetiştiren aydınlığı sonsuz, bağımsız Cumhuriyet.Açtığınız pencereden siz hep ulusa seslendiniz. İradesi bağımsız, fikri hür, aydınlık düşlerini terk etmeyen ulusa…
Siz bugüne tutunarak kurumların içlerini boşaltanlara, kuruluş ve kurtuluş simgesi değerlerimizi sahiplenerek geleceğe seslendiniz.
Geçmişi silmeye çalışanların geleceği olamaz.Tüm ampullerin toplamı, sonsuzluğun simgesi bir meşalenin aydınlığını aşamayacak. Sizin gibi düşünenlerin sayısı hiç az değil.Size sağlık diliyorum. Bu kez bir süreliğine tüm okurlarınıza gönül pencereniz açık olacak.Kaç kişiye nasip olur, boş kalan pencereyi yazı yazmadan doldurmak? Keyfini çıkarın diyeceğim ama biliyorum ki, kendinizi düşünemeyeceğiniz kadar ülke sevdalısınız.Açtığınız pencere ve oradan yansıyan aydınlık fikirler ve Cumhuriyetimiz, Cumhuriyet sevdalılarınca sonsuza kadar yaşatılacak.Bir süreliğine ülkeyi unutun, yalnızca kendi sağlığınızla ilgilenin desem, biliyorum ki yapamayacaksınız.
Sizinle haberleri paylaşırken,
içindeki mizahı benim yarattığımı düşünmeyiniz lütfen, mizah yaşadıklarımızın ta kendisi.İzmir, dakika farkı ile (!) EXPO’yu hem kazandı, hem kaybetti.Oysa Paris’e 700 kişi yığmıştık. Hepsi dil bilmese de, olsundu, enerjilerinin toplamı ile biz alacaktık EXPO’yu.!…EXPO’yu Milano, yani İtalya kazandı. Kadın Belediye Başkanı ile.Yığdıklarımız içinde kadın sayısı kaçtı bilmiyorum ama bıyıklılar arasında kaybolacak kadar az oldukları kesin!..
İtalya Başbakanı Prodi’nin şu çağrısı anlamlı değil miydi? “Dinsel fundamentalizme karşı ve kadın özgürlüğü için bize oy verin”EXPO’yu kaybedişimizi bu sözlerden okuyalım. Bu söz Türkiye’nin geleceğinin de anahtarı. Tek bir Büyükşehir kadın Belediye Başkanı olmayan, belediye ve il genel meclislerinde yok kadar az kadınımızla demokrasiyi söze indirgeyen, siyaseti ve medyası ile çeşme başlarını erkeklerin tuttuğu Türkiye’nin fotoğrafı Paris’e kadar taşındı.İtalya ile Prodi’nin deyimi ile kadın özgürlüğü kazandı.
İzmir’in kazancı ne? Bu fotoğrafı iyi okursa hem İzmir, hem Türkiye kazançlı çıkacak.Aldığımız oyları İzmir güzelliğiyle kazandı. İzmir’in yolunu kesen ülkeyi yöneten ve ülke demokrasisini de tehdit eden anlayış oldu.
Sayın Selçuk;
Türkiye’ye sizin pencerenizden kadına baktığınız gibi bakan bir anlayış iktidara gelmedikçe, geriletilen kadınla birlikte hem demokrasi, hem Cumhuriyet kaybetmeye devam edecek.
Kadına güvenmeyen, kadına hak ettiği yeri vermeyen, nüfusun yarısının haklarını gasp ederek demokrasi ile yönetildiğini iddia eden ülkenin tüm kadınları adına size geçmiş olsun diliyorum.Gönül pencereniz açık biliyorum.
Tüm Türkiye o pencereye yığıldı bilesiniz. Çabuk iyileşin... :)
______________________________________________
Prf. Dr. Tülay ÖZÜERMAN'A sevgi ve saygılarımızla...

DEMOKRASİ...

__________________________
“Demokrasi siyasal partiler olmaksızın yaşayamaz fakat siyasal partiler yüzünden ölebilir de!”
______George Vedel______

_________________________________________


DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KAPATILMALIDIR...

Diyanet bütçesi 37 kurumu SOLLADI!...
2007 Yılı Dinayet Bütçesine Bakalım:2007 bütçesinin binde 8'i Dinayet İşleri Başkanlığı'na ayrıldı
• Dinayet bütçesi icracı bakanlıklardan Enerji Bakanlığının 4 katı,
• Bayındırlık ve ulaştırma bakanlıkları bütçelerinin 2 katından fazlaya denk geliyor1.6 katrilyonluk bütçesiyle Dinayet, genel bütçe idarelerinden 37'sini geride bıraktı.
Dinayet,personel giderleri açısından da personeline ayırdığı 1.3 milyar YTL'yle, sırasıyla;
• MEB, MSB, Sağlık Bakanlığı, EGM, Jandarma Genel komutanlığı ve Adalet Bakanlığından sonra bütçede yedinci sırada bulunuyor.
• Dinayet İşleri Başkanlığı, 2007 için ayrılan 1 milyar 638 milyon 383 bin YTL'lik bütçesiyle kamu idaresindeki genel bütçeli 50 idare içerisinde 13'ncü sıraya yerleşti.
Dinayet'in geride bıraktığı 37 bakanlık ve kurumun her birine ayrılan bütçelerinin kaç katı olduğu hesaplandığında ise ortaya şu tablo çıkıyor:
• Cumhurbaşkanlığı'nın 48.3 katı, TBMM'nin 4.5 katı
• Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 775.3 katı
• Anayasa Mahkemesi'nin 90.8 katı,Sayıştay'ın 19.2 katı
• Yargıtay'ın 35 katı, Danıştay'ın 44.9 katı,
• TÜİK'in 10.2 katı, Özürlüler İdaresi'nin 379 katı
• Başbakanlık bütçesinin yüzde 6 fazlası, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü'nün 387.4 katı
• MİT'in 3.8 katı, Gümrük Müsteşarlığının 7.9 katı
• MGK'nın 128.7 katı, YDK'nın 158.2 katı, DPT'nin 4.3 katı
• BYEGM'nin 31 katı, DTM'nin 16.1 katı,• Devlet Personel Başkanlığı'nın 156.4 katı
• Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 462.1 katı
• SHÇEK'nin 2 katı, AB Genel Sekreterliğinin 170.3 kat
• İçişleri Bakanlığı bütçesinin yüzde 38 fazlası, Sahil Güvenlik komutanlığının 7.1 katı
• Dışişleri Bakanlığının 2.3 katı, Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin yüzde 26 fazlası
• Ulaştırma Bakanlığının 2 katı, Denizcilik Müsteşarlığının 25.2 katı
• Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 38.4 katı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 5.1 katı
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 2.2 katı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 4 katı
• Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 4.3 katı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 355.6 katı,
• Kültür ve Turizm Bakanlığının 2 katı, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin yüzde 69 fazlası
• Devlet Meteoroloji işleri Genel Müdürlüğünün 16.3 katı.
"Dinayet İşleri Başkanlığının Resmi Sitesinde alınan bilgilere göre:
[Only Registered Users Can See Links]
İmam-Hatip 57.456 6.261 63.717
Müezzin Kayyım 9.933 613 10.546
Kur’an Kursu Öğreticisi 3.816 691 4.507
Diğer Personel 8.602 1.191 9.793
TOPLAM 79.807 8.856 88.563
Cami Sayısı:
Kadro Durumu Cami SayısıKadrolu 66.862
Kadrosuz 11.746
TOPLAM 78.608
Kuran Kursları:
Kur’an Kurslarının Durumu SayısıAçık Kur’an Kursu 5.654
Kapalı Kur’an Kursu 2.341TOPLAM 7.995
Resmi verilere göre dinayet başkanlığının:
88.563 personeli ,
66.862 cami,
5654 adette Kur’an kursu var.________
Son not: Nekadar acı ki ADD(ATATÜRKCÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ) gibi bir derneğin bütçesi yok:(

...

Ucnokta_aforizma

YETERSİZ KİŞİLİKLER Türk toplumunda, yetersiz kişilikler sürekli olarak en üst noktalara tırmanma "becerisi" gösteriyorlar. Belki her toplumda yetersiz kişilikler vardır ama, hiçbir toplum kendi kötülüğüne olacak biçimde, yetersiz kişilikleri kendi tepesine oturtmaz. Türkiye'de ise her açılan yeni göreve, öncelikli olarak yetersizler talip oluyor. Hatta birileri tarafından önce onlar öneriliyor. Bunun birden fazla nedeni olmakla beraber, en önemli nedeni, görevini doğru dürüst yapmaya alışmış yeterli birisinden, kendisine zararı dokunacağı ya da kendi yetersizliği ortaya çıkacak fobisiyle, işbaşındaki herkesin korkmasıdır. Bu korku da, yetersizlerin, düzenbazların arasında, her kademede gizli bir ittifakın oluşmasına neden olmaktadır. Yetersiz kişiliklerin ortak özelliği, bulundukları yerde kendilerini güvensiz hissetmeleridir. Güvensizliğin nedeni bulundukları yere uygun bir yeterlilik gösterememelerindendir. O zaman şöyle sorulabilir: Kendi yetersizliklerini biliyorlarsa nasıl bu kadar cüretkar olabiliyorlar?. Bunun cevabı şöyle verilebilir: Kendi yetersizliklerini, hiyerarşinin üstündeki başka yetersizlerin gücüne dayanarak ittifak içinde "kompanse" etmeleridir.. Diğer bir nokta da genel olarak bir kişide, yetersizlik belirgin hale gelince, müdahaleciliğin artmasıdır. Bu durumu, gelişmenin hızlı olduğu mesleklerdeki yaşlı kişilerde veya genç tembellerde görürüz. Çünkü, hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanan kişiler en çok bunlardır. Kendilerinde hissetikleri zayıflığın, başkalarına müdahale ederek sözüm ona ortadan kalktığını hissederler. Yetersizliğini farketmiş, ama "ben önemliyim" den vazgeçemeyen herkesin ortak kaderidir bu. Ama dikkat edilirse yalnızca bizim gibi toplumlarda. Çünkü bu toplumların, yetersiz insanı "alaşağı" etme mekanizmaları yoktur. Toplum kişiyi aktif görevden çekmedikçe, kişi kendini var olan dinamik sürece adapte etmeye çalışmaktan çok, klasik müdahalecilikle toplumdaki aktif süreci, sekteye uğratmaya çalışmaktadır. Peki aktif süreç dışına düşmek niçin bu kadar korku yaratmaktadır?. Bunun temelini toplumsal korkumuzda aramalıyız. Bu toplum, ortak bir bilinç halinde, tek tek bireylerinin yetersiz olduğunu hissedip güçlü bir toplumsal dayanışma içinde bulunmaya ve hep bir ağızdan konuşup hep aynı adımı atmaya zorunluluk duymaktadır. Bu duyguyla, ileriye gidenleri geri çekmek(farklı şeyler söyleyenleri alaya almak ya da modaya ilk uyanları züppe diye damgalamak); geriye kalanları da tutup yanına çekip, kalkındırmak(binlerce dilenciyi asgari ücretle yaşayanlardan bile daha iyi duruma getirmek) birarada ve benzer halde durmak ve sonuçta toplumsal bir "sürü" yaratmak içindir. Bir benzetme yapalım: Bilindiği gibi koyun kurda karşı çok zayıf bir hayvandır ve o nedenle sürüden hiçbir koyun geri kalamadığı gibi ileri de gidemez. Çünkü zayıflık duygusu birleşmeyi ve benzeşmeyi zorunlu kılar. Benzeşmek diyorum, çünkü onlarca beyaz koyunun içinde tek bir siyah koyun varsa kurdun en çok dikkatini çeken de o olur. Bir arada ve benzer olmamak, toplumsal korkuyu, sonuçta da kişisel korkuyu arttırır. Bunun için, yetersizlerin toplumun içine katılma çabaları, toplumsal hantallığı beraberinde getirse bile, toplum tarafından anlayışla karşılanır ve asla dışlanmaz. "Birey"lere karşı yaratılmış bu hoşgörü ortamı, korkulu toplumların ortak geleneğidir. Korkunun temeli önce toplumdadır ve oradan bireye aktarılır. Bunu şuna dayanarak söylüyorum. Dilenciler her zaman toplu yerlerde para toplayabilmektedirler. Sakat bir dilenci, yalnız bir kişiden para istediği zaman genellikle eli boş dönmektedir. Ama insanlar toplu haldeyse sakatlığı ile toplumsal bir "korku" yaratarak ve topluluktaki kişilerin kendi aralarındaki elektriklenmeyi kullanarak ve güçlü bir yardımlaşma duygusu uyandırarak fazla miktarda para toplayabilmektedir. Yani sonuçta kökteki korku yalnız değil, toplum halinde olduğumuzda ortaya çıkan korkudur. Yetersizlere müsade eden de bu toplumsal korkudur. Bu korku nedeniyledir ki, bir arada bulunmak, birbirine sıkı sıkı yapışmak, ileriye gidene ve geriye kalana müsade etmemek ve bunca sıkışıklığın, yapışıklığın içinde, gene de bir toplumsal hiyerarşi yaratmaya çaba göstermek bizim özelliğimizden de öte, tanımımızdır. Dilenciye para verenler gerçekte dilecinin durumunun düzelmesi gibi bir kaygıyla ona para vermezler. Buradaki kaygı, ilahi adalet gözünde, aciz insana yardım etmemiş bir duruma düşerek, onun tarafından(ilahi adalet) dilencinin konumuna döndürülmek korkusu parayı verdiren nedendir. Zaten dilencilerin onca ezilmişliklerinin altında aynı zamanda gizliden tehditkar bakışlı olmalarının nedeni de budur.Yani ilahi adaletin yeryüzündeki insanları sınamalarına, sözümona aracılık eden konumlarının verdiği, gizliden üstünlük duygusu!. Zaten korkulu bir topluma bir de kendi çıkarınıza hizmet etsin diye ilahi korkuyu tehdit olsun diye alet ederseniz, tabi ki çok kolay para toplarsınız. Yetersiz kişilerin el üstünde olduğu bir toplumda her türlü çarpıklığı görmeniz mümkündür. Tahir Musa Ceylan / Aylak Bilgi..

YENİLGİ...

Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır.
Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar.
Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.
__John Steinbeck__


Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...

Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...
21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...