“Demokratik, sosyal, laik bir hukuk devletiyiz". Son zamanlarda, Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın dilinden düşmeyen bir cümle bu. Nereden nereye diyeceksiniz eminim. "10 Kasım'larda sap gibi duruyoruz, bir yaygara koparılıyor." "Demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz yerde biner dilediğimiz yerde ineriz." "Millet isterse elbette laiklik elden gider" söylemlerinden bugün bir stereotipi halinde Başbakan'ın ağzında yinelenen "Demokratik, laik, sosyal hukuk devletiyiz" vurgusu adeta bir takıntı olarak süregeliyor. Sağlıksız bir toplumun yaratıcısı sağlıksız liderler 60 yılı aşan bir süreden beri yaşamımızı kâbusa dönüştürmüşlerdir.
Cumhuriyetin o benzersiz kalkınma atılımının ardından hâlâ süregelen geri kalmışlığımızda, çağdışına sürüklenişimizde, bağımsızlığımızı yitirişimizde bu liderler başrolü oynamışlardır. Köy Enstitülerini İnönü ile birlikte ziyaretten dönerken "Paşam, bunlar böyle eğitim görürlerse biz bunları idare edemeyiz" diyen Milli Eğitim Bakanı'nı düşününüz. "Ben bir odunu aday göstersem Meclis'e seçtiririm" ve o Meclis'e dönüp "Siz isterseniz hilafeti getirebilirsiniz" diye seslenen lideri anımsayın. Memleketin iki kampa bölünmüş gençleri birbirinin canına kıyarken her türlü şiddete karşı çıkması istenen Başbakan'ın "Bana sağcılara suç işliyor dedirtemezsiniz" diye verdiği cevabı hatırlayın. Nâzım Hikmet' i 13 yıl hapislerde tutup, Sabahattin Ali' yi öldürtenlerden sonra Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat gibi dünya güzeli insanları hapse tıkanlar da 70'lerde Türkiye'nin kaderine hâkim olmuşlardır. "Hatırla Sevgili" dizisinde duyarlı Türk halkının gözyaşları içinde hazin öykülerini izlediği o genç çocukların idamı için var güçleriyle çabalayanlar ve Türkiye'de bir devrimi gerçekleştirmek için canlarını feda eden gençler için "Asmayıp da besleyelim mi" fetvasını verenler yine bu ülkede yıllarca yönetime egemen olmuş, cumhurbaşkanlığı yapmışlardır.
Bu yönetenler, Türk soluna birbiri ardına darbe vurmaktan geri kalmamışlar ve kurulmaya çalışılan demokrasimizi ciddi ve neredeyse onarılmaz şekilde sakatlamışlardır. Daha sonra gelenler de toplumda hak edilmiş alın teriyle elde edilmiş kazanç geleneğini yok ederek köşe dönme felsefesini yaygınlaştıran, yeraltı dünyasını canlandıran insanlar olmuştur. Türkiye'yi siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda iç ve dış politikada bağımlı hale getirenler ve emperyalizmin oyunlarına açık bir ülke durumuna sokanlar da siyaset yaşamımızın liderleridirler. Nihayet, 60 yıl süren bir hazırlıkla Cumhuriyetin 80'inci yılında ortalama 4 yıl eğitim görmüş bir halkın yönetimine Cumhuriyetin temel ilkeleri ve onun kuruluş felsefesiyle çatışma halindeki takıyyeci bir iktidar gelip oturmuştur.
Türkiye'nin bugünkü kamplara bölünmüş acıklı durumu ve içinde yaşadığımız kaos birbirinden kötü, âciz, tutarsız, ilkesiz yönetimlerin ürünüdür. Cumhuriyetin 85'inci yılında halkımızı ortalama 4 yıl eğitime mahkûm edenler Türkiye'nin politikacılarıdır. Köy Enstitülerini yıkan, öğretim birliğini yok eden, akla, bilime dayanan aydınlanmacı eğitimi, imam hatip okulları ve Kuran kurslarını yaygınlaştırarak dogmaların gölgesinde bırakan ve bundan iktidarları için yarar umanlar Türkiye'nin siyasetine egemen olanlardır. Bugünkü iktidar liderinin kültürel bölünmeye uğramış toplumumuzda bu kadar birbirine zıt izlenimler yaratması tarihi bir paradokstur ve uzun yıllardan beri Türk toplumunda süregelen sağlıksız bir gelişmenin bir göstergesidir. 60 yıldan beri, Türkiye'yi yönetenler emperyalizmin de yardım ve desteğini alarak halka karşı, akla, bilime karşı, uygarlığa karşı politikalarını destekleyecek küçümsenemeyecek bir halk kitlesi yaratma becerisini ve kurnazlığını gösterebilmişlerdir. Türk toplumu aydınlanmacı bir eğitimi öngören, bağımsızlığı benimseyen; kalkınmayı, çağdaşlaşmayı hedefleyen bir yönetime kavuşmadıkça sağlıklı bir toplum olamayacaktır.
Ortalama 4 yıl eğitim görmüş, birey olamamış, akla, bilime dayanan bir dünya görüşüne sahip olmak yerine işsizlikle, yoksullukla mücadele ederken dogmalara, dine ve tarikatlara sığınmak zorunda bırakılmış, seçimlerde sadakalara muhtaç hale getirilmiş halkımız, bugün Türkiye'nin en büyük, en önde gelen sorunu ve yakıcı gerçeğidir. Bu halk ve demokrasimiz bu çıkmazdan kurtulamadıkça Türkiye sağlıklı bir toplum haline gelemeyecektir.
Cumhuriyetin o benzersiz kalkınma atılımının ardından hâlâ süregelen geri kalmışlığımızda, çağdışına sürüklenişimizde, bağımsızlığımızı yitirişimizde bu liderler başrolü oynamışlardır. Köy Enstitülerini İnönü ile birlikte ziyaretten dönerken "Paşam, bunlar böyle eğitim görürlerse biz bunları idare edemeyiz" diyen Milli Eğitim Bakanı'nı düşününüz. "Ben bir odunu aday göstersem Meclis'e seçtiririm" ve o Meclis'e dönüp "Siz isterseniz hilafeti getirebilirsiniz" diye seslenen lideri anımsayın. Memleketin iki kampa bölünmüş gençleri birbirinin canına kıyarken her türlü şiddete karşı çıkması istenen Başbakan'ın "Bana sağcılara suç işliyor dedirtemezsiniz" diye verdiği cevabı hatırlayın. Nâzım Hikmet' i 13 yıl hapislerde tutup, Sabahattin Ali' yi öldürtenlerden sonra Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat gibi dünya güzeli insanları hapse tıkanlar da 70'lerde Türkiye'nin kaderine hâkim olmuşlardır. "Hatırla Sevgili" dizisinde duyarlı Türk halkının gözyaşları içinde hazin öykülerini izlediği o genç çocukların idamı için var güçleriyle çabalayanlar ve Türkiye'de bir devrimi gerçekleştirmek için canlarını feda eden gençler için "Asmayıp da besleyelim mi" fetvasını verenler yine bu ülkede yıllarca yönetime egemen olmuş, cumhurbaşkanlığı yapmışlardır.
Bu yönetenler, Türk soluna birbiri ardına darbe vurmaktan geri kalmamışlar ve kurulmaya çalışılan demokrasimizi ciddi ve neredeyse onarılmaz şekilde sakatlamışlardır. Daha sonra gelenler de toplumda hak edilmiş alın teriyle elde edilmiş kazanç geleneğini yok ederek köşe dönme felsefesini yaygınlaştıran, yeraltı dünyasını canlandıran insanlar olmuştur. Türkiye'yi siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda iç ve dış politikada bağımlı hale getirenler ve emperyalizmin oyunlarına açık bir ülke durumuna sokanlar da siyaset yaşamımızın liderleridirler. Nihayet, 60 yıl süren bir hazırlıkla Cumhuriyetin 80'inci yılında ortalama 4 yıl eğitim görmüş bir halkın yönetimine Cumhuriyetin temel ilkeleri ve onun kuruluş felsefesiyle çatışma halindeki takıyyeci bir iktidar gelip oturmuştur.
Türkiye'nin bugünkü kamplara bölünmüş acıklı durumu ve içinde yaşadığımız kaos birbirinden kötü, âciz, tutarsız, ilkesiz yönetimlerin ürünüdür. Cumhuriyetin 85'inci yılında halkımızı ortalama 4 yıl eğitime mahkûm edenler Türkiye'nin politikacılarıdır. Köy Enstitülerini yıkan, öğretim birliğini yok eden, akla, bilime dayanan aydınlanmacı eğitimi, imam hatip okulları ve Kuran kurslarını yaygınlaştırarak dogmaların gölgesinde bırakan ve bundan iktidarları için yarar umanlar Türkiye'nin siyasetine egemen olanlardır. Bugünkü iktidar liderinin kültürel bölünmeye uğramış toplumumuzda bu kadar birbirine zıt izlenimler yaratması tarihi bir paradokstur ve uzun yıllardan beri Türk toplumunda süregelen sağlıksız bir gelişmenin bir göstergesidir. 60 yıldan beri, Türkiye'yi yönetenler emperyalizmin de yardım ve desteğini alarak halka karşı, akla, bilime karşı, uygarlığa karşı politikalarını destekleyecek küçümsenemeyecek bir halk kitlesi yaratma becerisini ve kurnazlığını gösterebilmişlerdir. Türk toplumu aydınlanmacı bir eğitimi öngören, bağımsızlığı benimseyen; kalkınmayı, çağdaşlaşmayı hedefleyen bir yönetime kavuşmadıkça sağlıklı bir toplum olamayacaktır.
Ortalama 4 yıl eğitim görmüş, birey olamamış, akla, bilime dayanan bir dünya görüşüne sahip olmak yerine işsizlikle, yoksullukla mücadele ederken dogmalara, dine ve tarikatlara sığınmak zorunda bırakılmış, seçimlerde sadakalara muhtaç hale getirilmiş halkımız, bugün Türkiye'nin en büyük, en önde gelen sorunu ve yakıcı gerçeğidir. Bu halk ve demokrasimiz bu çıkmazdan kurtulamadıkça Türkiye sağlıklı bir toplum haline gelemeyecektir.
Not: Türk basınının yüz akı İlhan Selçuk 'un ve onunla birlikte yurtseverliklerine inandığımız aydınlanmacıların gözaltına alınışlarını hiç unutmayacağız. Ama soldan dönüşün en çarpıcı örneğini oluşturan Ertuğrul Günay da aklımızdan çıkmayacaktır.
_____________________________________________
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR 'E sevgi ve saygılarımızla...