Kanımca Türkiye Ekonomisi yeni bir krize yaklaşıyor, bu krizi önlemek çok zor, nehirlerimiz ve birkaç parça değerli banka ve diğer bir iki kuruluş dışında satılacak bir şeyimiz de pek kalmadı. Halkın dikkatini ekonomik krizden çekip politik krize yoğunlaştırmak durumu bir süre daha idare edecek gibi görünüyor, sonrası Allah kerim.
Zaten Kürt kökenli milletvekillerimizden bazı hanımefendiler özerklik söylemlerini de arttırdı, demek ki hükümetimiz bir süre daha zaman kazanacak, bir süre daha halk ekonominin farkına varmayacak. Hele bir de Üniversitelerde 1980 öncesi benzeri olaylar patlak verirse keyifleri tam olacak. “Her bakımdan iyiye giden işler engelleniyor, tam AB’ye giriş yolları açılmışken laikler her şeyi mahvetti, ekonomiyi perişan ettiler, yabancı sermayeyi kaçırdılar” diye suçu atacakları yerler de hazır.
1970-80 arasını bir düşünelim, 70 sente muhtaç olduğumuz bizzat sayın Demirel tarafından söyleniyordu ki öğrenci olayları patlak verdi, solcu solcu ile inanılmaz kavgalar yapıyordu, genç militanlardan en aklı başında zannedilenler “Biz duyum aldık, bu kez ordu müdahale etmeyecek, en güçlü sol fraksiyon başa geçecek” diyorlardı. Bazı sağcı gruplar ise himaye görerek cinayet şebekeleri gibi çalışıyordu, Beyazıt’ta polis arabası içinde sakallı bir sivil zatın polise talimat verdiği olayları bizzat yaşadım, Eczacılık Fakültesi öğrencilerine bomba atılması olayını bombadan kıl payı kurtulan bir grup öğretim üyesi olarak yaşadık, sonra ne oldu, her şey bıçakla kesilir gibi bitti ve olanlar solcu öğrencilere ve bazı yazarlara, bazı aydınlara oldu, hocaların bazısı 1402 nolu yasa ile işinden alındı, bunlardan bir bölümü geri döndü, bir bölümü ise ülkemize küsüp gitti, bazılarımız en yakın arkadaşlarının ihanetine uğradı, mevkilerini, kürsülerini, derslerini kaybettiler, o yakın arkadaşlar ganimete hücum eden atmacalar gibi davrandılar.
Her ne ise bütün bunlar kötü idarenin, kötü sivillerin başımıza açtığı belalardı, o darbe ile başa geçen idare ise tamamen Amerikan hegemonyası altındaydı ve inanılmaz ölçüde dini kullanarak bu günlerin temelini attı. Sayın Evren’e ne çok uyarıcı mektuplar gönderdik, önce açıkca isim ve adres vererek, Fatih yöresinden başlayan irticayı anlattık, minicik kız cocuklarının başlarının örtüldüğünü, bazı kadınların çarşaf giydiğini ve yavaş yavaş irticanın gelmekte olduğunu.
Ne kadar saf olduğumuzu Amerikalıların Yeşil Kuşak teorisi ile birlikte fark ettik. Sayın Evren kendisine verilen rolü büyük bir ciddiyetle ve devamlı Atatürk adını kullanarak oynadı, bazı aydınlar ve kendine, ülkesine, Cumhuriyetimize inancı olmayan kişiler sayın Evren’e duydukları nefreti sanki bütün 1980 sonrası olayları o yapmış gibi Atatürk’e yönelttiler. Hem bu kişiler, kendilerine aydın diyenler hem de eğitilmemiş halkımız ısrarla 80 öncesi aynı tip politikacıları seçti, ufak rüşvetler, yaptıkları ufak hilelere göz yumulması, biraz erzak, biraz kömür onlara yetti de arttı bile.
Sonra, tabii daha önce de vardı ama, İmam hatip lise nimeti keşfedildi, ve inanılmaz bir yarışma başladı, hangisi birinci geldi bilemem, ama hepsi koşuya hevesle katıldı, sayın Demirel, sayın Evren, sayın Çiller, sayın Yılmaz, sayın Ecevit ve daha başka sayınlar. Hepsinin ürününü AKP iktidarı topladı. İmam hatipli kızlarımız 1980’li yıllardan beri öyle militan yetiştirildi ki şaşarsınız, hele en iyi niyetinizle bir laf söyleyin, hele neden örtündüklerini sorun, ama yalnız olun, çevrenizde kalabalı olmasın işiteceğiniz kaba sözlere ver hatta küfürlere şaşar da kalırsınız. Benim başıma birkaç kez geldi iyi biliyorum. Ayrıca bu kızların sözleri yetmedi kızlara göre helalleri olan erkek arkadaşları gelip kapılara dayanıp hocalarını tehdit etmekte hiç mahzur görmediler.
Bunları yaşadık, kimsenin şüphesi olmasın çok daha korkunçlarını yaşayacağız.
Üniversitenin önünde örtünün örtünün diye bize sopa sallayan ihtiyar adamcağızı, şeffafa yakın ince beyaz keten pantolon takımı içinde başını iyice bağlamış, yüzü, gözleri iyice boyalı genç kızı, çarşaflı, mavi gözlü ve kendisine dikkatlice bakan hanımlara Yeşilköy’de İngilizce küfür eden genç kadını, şu sıralarda İstiklal Caddesi’nde ikili üçlü dolaşan, kıkır kıkır gülen boyalı ama çarşaflı genç kızları görüp türban adı verilen bir örtünün masum okuma isteğinin mi yoksa Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yok edilmesinin mi sembolu olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Laik Cumhuriyetimizin ne kadar çok düşmanı varmış meğer, ve ne kadar çok düşman üretilmiş şu son 20-25 yıl içinde. Hani imam hatip okulları aydın din adamı yetiştirmek içindi, hani dinimizde kadın imam olmazdı (öyle ise bu imam hatipli kızlar da nedir?).
Bu okulların öncelikle kız kısımlarının kapatılması, kalan kısımlarının da müfredatının ciddi bir şekilde denetlenmesi gerekir. Belki alınacak öğrenci sayısı imam ihtiyacına göre ayarlanabilir. Eğer bugünkü gidiş aynen devam ederse değil Laikliğimizi kaybetmek yakında ülkemizi bile kaybedebiliriz.
Zaten Kürt kökenli milletvekillerimizden bazı hanımefendiler özerklik söylemlerini de arttırdı, demek ki hükümetimiz bir süre daha zaman kazanacak, bir süre daha halk ekonominin farkına varmayacak. Hele bir de Üniversitelerde 1980 öncesi benzeri olaylar patlak verirse keyifleri tam olacak. “Her bakımdan iyiye giden işler engelleniyor, tam AB’ye giriş yolları açılmışken laikler her şeyi mahvetti, ekonomiyi perişan ettiler, yabancı sermayeyi kaçırdılar” diye suçu atacakları yerler de hazır.
1970-80 arasını bir düşünelim, 70 sente muhtaç olduğumuz bizzat sayın Demirel tarafından söyleniyordu ki öğrenci olayları patlak verdi, solcu solcu ile inanılmaz kavgalar yapıyordu, genç militanlardan en aklı başında zannedilenler “Biz duyum aldık, bu kez ordu müdahale etmeyecek, en güçlü sol fraksiyon başa geçecek” diyorlardı. Bazı sağcı gruplar ise himaye görerek cinayet şebekeleri gibi çalışıyordu, Beyazıt’ta polis arabası içinde sakallı bir sivil zatın polise talimat verdiği olayları bizzat yaşadım, Eczacılık Fakültesi öğrencilerine bomba atılması olayını bombadan kıl payı kurtulan bir grup öğretim üyesi olarak yaşadık, sonra ne oldu, her şey bıçakla kesilir gibi bitti ve olanlar solcu öğrencilere ve bazı yazarlara, bazı aydınlara oldu, hocaların bazısı 1402 nolu yasa ile işinden alındı, bunlardan bir bölümü geri döndü, bir bölümü ise ülkemize küsüp gitti, bazılarımız en yakın arkadaşlarının ihanetine uğradı, mevkilerini, kürsülerini, derslerini kaybettiler, o yakın arkadaşlar ganimete hücum eden atmacalar gibi davrandılar.
Her ne ise bütün bunlar kötü idarenin, kötü sivillerin başımıza açtığı belalardı, o darbe ile başa geçen idare ise tamamen Amerikan hegemonyası altındaydı ve inanılmaz ölçüde dini kullanarak bu günlerin temelini attı. Sayın Evren’e ne çok uyarıcı mektuplar gönderdik, önce açıkca isim ve adres vererek, Fatih yöresinden başlayan irticayı anlattık, minicik kız cocuklarının başlarının örtüldüğünü, bazı kadınların çarşaf giydiğini ve yavaş yavaş irticanın gelmekte olduğunu.
Ne kadar saf olduğumuzu Amerikalıların Yeşil Kuşak teorisi ile birlikte fark ettik. Sayın Evren kendisine verilen rolü büyük bir ciddiyetle ve devamlı Atatürk adını kullanarak oynadı, bazı aydınlar ve kendine, ülkesine, Cumhuriyetimize inancı olmayan kişiler sayın Evren’e duydukları nefreti sanki bütün 1980 sonrası olayları o yapmış gibi Atatürk’e yönelttiler. Hem bu kişiler, kendilerine aydın diyenler hem de eğitilmemiş halkımız ısrarla 80 öncesi aynı tip politikacıları seçti, ufak rüşvetler, yaptıkları ufak hilelere göz yumulması, biraz erzak, biraz kömür onlara yetti de arttı bile.
Sonra, tabii daha önce de vardı ama, İmam hatip lise nimeti keşfedildi, ve inanılmaz bir yarışma başladı, hangisi birinci geldi bilemem, ama hepsi koşuya hevesle katıldı, sayın Demirel, sayın Evren, sayın Çiller, sayın Yılmaz, sayın Ecevit ve daha başka sayınlar. Hepsinin ürününü AKP iktidarı topladı. İmam hatipli kızlarımız 1980’li yıllardan beri öyle militan yetiştirildi ki şaşarsınız, hele en iyi niyetinizle bir laf söyleyin, hele neden örtündüklerini sorun, ama yalnız olun, çevrenizde kalabalı olmasın işiteceğiniz kaba sözlere ver hatta küfürlere şaşar da kalırsınız. Benim başıma birkaç kez geldi iyi biliyorum. Ayrıca bu kızların sözleri yetmedi kızlara göre helalleri olan erkek arkadaşları gelip kapılara dayanıp hocalarını tehdit etmekte hiç mahzur görmediler.
Bunları yaşadık, kimsenin şüphesi olmasın çok daha korkunçlarını yaşayacağız.
Üniversitenin önünde örtünün örtünün diye bize sopa sallayan ihtiyar adamcağızı, şeffafa yakın ince beyaz keten pantolon takımı içinde başını iyice bağlamış, yüzü, gözleri iyice boyalı genç kızı, çarşaflı, mavi gözlü ve kendisine dikkatlice bakan hanımlara Yeşilköy’de İngilizce küfür eden genç kadını, şu sıralarda İstiklal Caddesi’nde ikili üçlü dolaşan, kıkır kıkır gülen boyalı ama çarşaflı genç kızları görüp türban adı verilen bir örtünün masum okuma isteğinin mi yoksa Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yok edilmesinin mi sembolu olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Laik Cumhuriyetimizin ne kadar çok düşmanı varmış meğer, ve ne kadar çok düşman üretilmiş şu son 20-25 yıl içinde. Hani imam hatip okulları aydın din adamı yetiştirmek içindi, hani dinimizde kadın imam olmazdı (öyle ise bu imam hatipli kızlar da nedir?).
Bu okulların öncelikle kız kısımlarının kapatılması, kalan kısımlarının da müfredatının ciddi bir şekilde denetlenmesi gerekir. Belki alınacak öğrenci sayısı imam ihtiyacına göre ayarlanabilir. Eğer bugünkü gidiş aynen devam ederse değil Laikliğimizi kaybetmek yakında ülkemizi bile kaybedebiliriz.
Prof. Dr. Ayhan Ulubelen, İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) onur üyesi