Sayfalar

17 Kasım 2007

SOSYAL GÜVENLİKTE HAK KAYIPLARI...


Hak gaspının adı reform
İSMMMO'nun hazırladığı 30 sayfalık bir rapora göre, Sosyal Güvenlik Reformu adıyla yapılmak istenen değişiklikler, pek çok kesimin haklarını budamaktan öteye gitmiyor


Meclis'e sevki beklenen Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı, 5510 sayılı kanunda değişikliği içeren düzenlemelerle neredeyse bütün kesimlerin haklarını buduyor.
İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) 30 sayfalık "Sosyal Güvenlik-Hak Kayıplarının Adı Reform" başlıklı raporunda, gazeteciler, cezaevi çalışanları, sanatçılar, uçuş personeli ve posta dağıtıcıları, SSK ile Bağ-Kur emeklileri başta olmak üzere pek çok kesimin kazanılmış haklarına nasıl darbe indirdiğini ortaya koydu.
Araştırmaya göre, reformdan kazançlı çıkabilecek tek kesim, emekli aylığı bağlanmadan şu andaki verilere göre 1.450 YTL olarak hesaplanan temsil tazminatı almaya başlayacak olan milletvekilleri.
Rapora göre tasarı yasalaşırsa geniş kesimleri şöyle etkileyecek:
1 Emekli destek primi ödeyerek çalışamayacak: İlk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık aylığı bağlananların sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaları kaldırılıyor.
2 Evlenen malul çocuklara aylık yok: Sigortalıların evlenen malul çocukları, 3. madde ile "Bakmakla yükümlü olunan kişi" ler arasından çıkarılıyor. Halen, evlenen malul çocuklar hastalık sigortasından yararlanabiliyor, aylık alıyor. Reformla, evlenen malul kızların yetim aylığı kesiliyor.
3 Emekli maaşlarına tırpan: Emekli aylıklarında artış yapılırken güncelleme katsayısı dikkate alınmayacağı yönündeki düzenlemede kısmen geri adım atıldı. Kamuoyunun tepkisi üzerine SGK gelişme hızının yüzde 25'inin aylıkların artışına yansıtılmasını öngördü. Bu yetersiz; gelişme hızının tamamı dikkate alınmalı.
4 'Gurbetçiye' emeklilik yok: Mevcut uygulamada, Sosyal Güvenlik Sözleşmesi akdedilmemiş ülkelerde Türk işverenler tarafından istihdam edilen Türk işçilerinin sosyal güvenlikleri için Topluluk Sigortası uygulanıyor ve yurtdışında çalışan gurbetçi işçiler emeklilik hakkına kavuşabiliyor. Şimdi bundan vazgeçiliyor; sadece kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümleri uygulanacak.
5 Bebeğe buzağınınkinden az süt parası: Doğumdan sonraki altı ay süresince her ay, doğum tarihinde geçerli olan asgari ücretin onda biri (Halen 58,50.-YTL) tutarında emzirme ödeneği verileceği öngörülüyor. Bu 5510'un ilk halinde, 6 ay boyunca her ay için asgari ücretin üçte biri idi. Tarım Bakanlığı bile doğum yapan ineğin sahibine 80 ile 140 YTL arasında yardım yapıyor.
6 İş göremezlik ödeneğinde kayıp: İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve sigortalı kadının analığı halinde verilecek geçici iş göremezlik ödeneği, günlük kazancının üçte ikisinden beşte üçüne iniyor. Sigortalının yüzde 10 kaybı olacak.
7 Bazı kesimlere yıpranma payı zammı kaldırılıyor: Gazeteciler, havayolları uçuş personeli, lokomotif makinistleri, infaz koruma memurları, posta dağıtıcıları, TRT'de haber hizmetinde çalışanlar, Devlet Tiyatrosu sanatkârları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şef ve üyelerinin yararlandığı "yıpranma payı" kaldırılıyor. Bunlar şimdikinden daha geç emekli olacaklar.
8 Bağ-Kur'lu emeklilerin destek primi artırılıyor: Belirlenecek aylık prime esas kazanç alt sınırının; 55 yaş ve altında olan sigortalılar için yüzde 16'sı, 56 yaş ve üzerinde olanlar için yüzde 14'ü oranında destek primi kesintisi öngörülüyor.
9 Milletvekillerine temsil kıyağı: TBMM üyeliği sona eren milletvekillerinden, emeklilik için gerekli şartları taşımadığı için aylık bağlanamayanlara, sigortalı bir işte çalışmadıkları veya aylık bağlanmadığı takdirde 1.450,50.-YTL temsil tazminatı ödenecek.

Kaynak: 17.11.2007 Cumhuriyet / Ekonomi servisi...

...

Ucnokta_aforizma

YETERSİZ KİŞİLİKLER Türk toplumunda, yetersiz kişilikler sürekli olarak en üst noktalara tırmanma "becerisi" gösteriyorlar. Belki her toplumda yetersiz kişilikler vardır ama, hiçbir toplum kendi kötülüğüne olacak biçimde, yetersiz kişilikleri kendi tepesine oturtmaz. Türkiye'de ise her açılan yeni göreve, öncelikli olarak yetersizler talip oluyor. Hatta birileri tarafından önce onlar öneriliyor. Bunun birden fazla nedeni olmakla beraber, en önemli nedeni, görevini doğru dürüst yapmaya alışmış yeterli birisinden, kendisine zararı dokunacağı ya da kendi yetersizliği ortaya çıkacak fobisiyle, işbaşındaki herkesin korkmasıdır. Bu korku da, yetersizlerin, düzenbazların arasında, her kademede gizli bir ittifakın oluşmasına neden olmaktadır. Yetersiz kişiliklerin ortak özelliği, bulundukları yerde kendilerini güvensiz hissetmeleridir. Güvensizliğin nedeni bulundukları yere uygun bir yeterlilik gösterememelerindendir. O zaman şöyle sorulabilir: Kendi yetersizliklerini biliyorlarsa nasıl bu kadar cüretkar olabiliyorlar?. Bunun cevabı şöyle verilebilir: Kendi yetersizliklerini, hiyerarşinin üstündeki başka yetersizlerin gücüne dayanarak ittifak içinde "kompanse" etmeleridir.. Diğer bir nokta da genel olarak bir kişide, yetersizlik belirgin hale gelince, müdahaleciliğin artmasıdır. Bu durumu, gelişmenin hızlı olduğu mesleklerdeki yaşlı kişilerde veya genç tembellerde görürüz. Çünkü, hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanan kişiler en çok bunlardır. Kendilerinde hissetikleri zayıflığın, başkalarına müdahale ederek sözüm ona ortadan kalktığını hissederler. Yetersizliğini farketmiş, ama "ben önemliyim" den vazgeçemeyen herkesin ortak kaderidir bu. Ama dikkat edilirse yalnızca bizim gibi toplumlarda. Çünkü bu toplumların, yetersiz insanı "alaşağı" etme mekanizmaları yoktur. Toplum kişiyi aktif görevden çekmedikçe, kişi kendini var olan dinamik sürece adapte etmeye çalışmaktan çok, klasik müdahalecilikle toplumdaki aktif süreci, sekteye uğratmaya çalışmaktadır. Peki aktif süreç dışına düşmek niçin bu kadar korku yaratmaktadır?. Bunun temelini toplumsal korkumuzda aramalıyız. Bu toplum, ortak bir bilinç halinde, tek tek bireylerinin yetersiz olduğunu hissedip güçlü bir toplumsal dayanışma içinde bulunmaya ve hep bir ağızdan konuşup hep aynı adımı atmaya zorunluluk duymaktadır. Bu duyguyla, ileriye gidenleri geri çekmek(farklı şeyler söyleyenleri alaya almak ya da modaya ilk uyanları züppe diye damgalamak); geriye kalanları da tutup yanına çekip, kalkındırmak(binlerce dilenciyi asgari ücretle yaşayanlardan bile daha iyi duruma getirmek) birarada ve benzer halde durmak ve sonuçta toplumsal bir "sürü" yaratmak içindir. Bir benzetme yapalım: Bilindiği gibi koyun kurda karşı çok zayıf bir hayvandır ve o nedenle sürüden hiçbir koyun geri kalamadığı gibi ileri de gidemez. Çünkü zayıflık duygusu birleşmeyi ve benzeşmeyi zorunlu kılar. Benzeşmek diyorum, çünkü onlarca beyaz koyunun içinde tek bir siyah koyun varsa kurdun en çok dikkatini çeken de o olur. Bir arada ve benzer olmamak, toplumsal korkuyu, sonuçta da kişisel korkuyu arttırır. Bunun için, yetersizlerin toplumun içine katılma çabaları, toplumsal hantallığı beraberinde getirse bile, toplum tarafından anlayışla karşılanır ve asla dışlanmaz. "Birey"lere karşı yaratılmış bu hoşgörü ortamı, korkulu toplumların ortak geleneğidir. Korkunun temeli önce toplumdadır ve oradan bireye aktarılır. Bunu şuna dayanarak söylüyorum. Dilenciler her zaman toplu yerlerde para toplayabilmektedirler. Sakat bir dilenci, yalnız bir kişiden para istediği zaman genellikle eli boş dönmektedir. Ama insanlar toplu haldeyse sakatlığı ile toplumsal bir "korku" yaratarak ve topluluktaki kişilerin kendi aralarındaki elektriklenmeyi kullanarak ve güçlü bir yardımlaşma duygusu uyandırarak fazla miktarda para toplayabilmektedir. Yani sonuçta kökteki korku yalnız değil, toplum halinde olduğumuzda ortaya çıkan korkudur. Yetersizlere müsade eden de bu toplumsal korkudur. Bu korku nedeniyledir ki, bir arada bulunmak, birbirine sıkı sıkı yapışmak, ileriye gidene ve geriye kalana müsade etmemek ve bunca sıkışıklığın, yapışıklığın içinde, gene de bir toplumsal hiyerarşi yaratmaya çaba göstermek bizim özelliğimizden de öte, tanımımızdır. Dilenciye para verenler gerçekte dilecinin durumunun düzelmesi gibi bir kaygıyla ona para vermezler. Buradaki kaygı, ilahi adalet gözünde, aciz insana yardım etmemiş bir duruma düşerek, onun tarafından(ilahi adalet) dilencinin konumuna döndürülmek korkusu parayı verdiren nedendir. Zaten dilencilerin onca ezilmişliklerinin altında aynı zamanda gizliden tehditkar bakışlı olmalarının nedeni de budur.Yani ilahi adaletin yeryüzündeki insanları sınamalarına, sözümona aracılık eden konumlarının verdiği, gizliden üstünlük duygusu!. Zaten korkulu bir topluma bir de kendi çıkarınıza hizmet etsin diye ilahi korkuyu tehdit olsun diye alet ederseniz, tabi ki çok kolay para toplarsınız. Yetersiz kişilerin el üstünde olduğu bir toplumda her türlü çarpıklığı görmeniz mümkündür. Tahir Musa Ceylan / Aylak Bilgi..

YENİLGİ...

Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır.
Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar.
Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.
__John Steinbeck__


Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...

Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...
21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...