Sayfalar

22 Nisan 2008

NEDİR BU ARAP HAYRANLIĞI Arap Hayranlığı ve bu kültüre duyulan ilginin nedeninde ise; Dini Esaslı Devlet’i, yani Şeriat’ı yaratmak sevdası yatmaktadır

ARAP HAYRANLIĞI
Bir yandan da Arap Alemi ile olan ilişkileri iyi götürüp, toplumda Arap sempatisi yaratmak amaçlanmıştır. Türkiye’nin en ciddi kuruluşlarının ve en gözde yerlerinin Arap Şeyhleri’ne peşkeş çekilmesinin başka bir anlamı olabilir mi?Ayrıca, emperyalist güçlerle dirsek temasında olan karanlık amaçlı işbirlikçi odak, yürütülmekte olan hareketin her aşamasını, tek bir noktadan idare etmektedir. Bütün gayretler; önceden kurgulanmış bir plan dahilinde götürülmektedir.Devamı olduklarını söyledikleri ve bununla da övündükleri Osmanlı bile; bunlar kadar Arap Alemi’yle senli-benli olmamışlardı. Çünkü, Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı esnasında Almanların yanında yer almaları neticesinde; özellikle İngilizlerin, Arapları kışkırtmaları neticesinde; İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence’ın koordinesindeki Arap çetelerin, Osmanlı güçlerini arkadan vurmalarını unutulacak cinsten değildi. Dolaysıyla da; Osmanlı’nın son dönemlerinde, Arap Dünyası’na asla güvenilmemişti. Hatta; o dönemden kalma bir söz Anadolu’da halen söylenir, ‘Ayı derisinden Post, Araplardan Dost olmaz!’.Ama, bunların üstlenmiş oldukları Ilımlı İslam modeli ve arkasından hayal ettikleri dini esaslı Devlet oluşturma gayretleri, doğal olarak Arap Hayranlığı’nı doğurmuştur.Atatürk İlke ve Devrimleri ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ni, zamanla hedef alan açıklamalarda bulunmaları sizce de bir tür kanıt değil mi?
ARAPLAR’A SAMİMİYET, ATATÜRK’E NEFRET!RTE
hükümetleri tarafından, son yıllarda Arap Alemi’ne gösterilen sıcak ve samimi duygular, Atatürk’ün manevi şahsı söz konusu olduğunda maalesef esirgenmiştir. Ancak bunu sorduğunuzda kaçamak cevapları hazırdır. Duyan ve dinleyen de bunları bir şeyler zanneder. Hepsi takiyye…Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üst düzey yetkililerinin, en azından son bir yıl içinde, Anıtkabir’i kaç kez ziyaret ettiği, Anıtkabir Ziyaretçi defterinde yazıyor. Bunu bir örnekle sabitleyecek ve de kanıtlayacak olursak;‘15 Kasım 2007 - 7 Mart 2008 tarihleri arasında ve yaklaşık 4 aylık bir sürede, Anıtkabir’e 240 heyet ziyarette bulunmuştur. Bunlardan sadece birisinde AKP ve Zihniyeti hükümetinden bir üye vardır. O da Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik… Bakan’ın ziyareti, 24 Kasım 2007 tarihinde, Öğretmenler Günü münasebetiyle olmuştur…’(Kaynak, Anıtkabir Dergisi-Mart 2008 sayısı)tespitini gösterebiliriz…Cumhurbaşkanı başta olmak üzere; RTE ve hükümeti, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Cumhuriyet’in Temel Değerleri ve bugüne değin elde edilen Kazanımları söz konusu olduğunda; hemen aslına rücu ediyor ve kafalarının arkalarındaki kimliklerine sığındıkları görüntüsünü açığa çıkarıyorlar.Arap Hayranlığı ve bu kültüre duyulan ilginin nedeninde ise; Dini Esaslı Devlet’i, yani Şeriat’ı yaratmak sevdası yatmaktadır…
_______________Cengiz Önal ÇAKMAKÇIOĞLU...

...

Ucnokta_aforizma

YETERSİZ KİŞİLİKLER Türk toplumunda, yetersiz kişilikler sürekli olarak en üst noktalara tırmanma "becerisi" gösteriyorlar. Belki her toplumda yetersiz kişilikler vardır ama, hiçbir toplum kendi kötülüğüne olacak biçimde, yetersiz kişilikleri kendi tepesine oturtmaz. Türkiye'de ise her açılan yeni göreve, öncelikli olarak yetersizler talip oluyor. Hatta birileri tarafından önce onlar öneriliyor. Bunun birden fazla nedeni olmakla beraber, en önemli nedeni, görevini doğru dürüst yapmaya alışmış yeterli birisinden, kendisine zararı dokunacağı ya da kendi yetersizliği ortaya çıkacak fobisiyle, işbaşındaki herkesin korkmasıdır. Bu korku da, yetersizlerin, düzenbazların arasında, her kademede gizli bir ittifakın oluşmasına neden olmaktadır. Yetersiz kişiliklerin ortak özelliği, bulundukları yerde kendilerini güvensiz hissetmeleridir. Güvensizliğin nedeni bulundukları yere uygun bir yeterlilik gösterememelerindendir. O zaman şöyle sorulabilir: Kendi yetersizliklerini biliyorlarsa nasıl bu kadar cüretkar olabiliyorlar?. Bunun cevabı şöyle verilebilir: Kendi yetersizliklerini, hiyerarşinin üstündeki başka yetersizlerin gücüne dayanarak ittifak içinde "kompanse" etmeleridir.. Diğer bir nokta da genel olarak bir kişide, yetersizlik belirgin hale gelince, müdahaleciliğin artmasıdır. Bu durumu, gelişmenin hızlı olduğu mesleklerdeki yaşlı kişilerde veya genç tembellerde görürüz. Çünkü, hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanan kişiler en çok bunlardır. Kendilerinde hissetikleri zayıflığın, başkalarına müdahale ederek sözüm ona ortadan kalktığını hissederler. Yetersizliğini farketmiş, ama "ben önemliyim" den vazgeçemeyen herkesin ortak kaderidir bu. Ama dikkat edilirse yalnızca bizim gibi toplumlarda. Çünkü bu toplumların, yetersiz insanı "alaşağı" etme mekanizmaları yoktur. Toplum kişiyi aktif görevden çekmedikçe, kişi kendini var olan dinamik sürece adapte etmeye çalışmaktan çok, klasik müdahalecilikle toplumdaki aktif süreci, sekteye uğratmaya çalışmaktadır. Peki aktif süreç dışına düşmek niçin bu kadar korku yaratmaktadır?. Bunun temelini toplumsal korkumuzda aramalıyız. Bu toplum, ortak bir bilinç halinde, tek tek bireylerinin yetersiz olduğunu hissedip güçlü bir toplumsal dayanışma içinde bulunmaya ve hep bir ağızdan konuşup hep aynı adımı atmaya zorunluluk duymaktadır. Bu duyguyla, ileriye gidenleri geri çekmek(farklı şeyler söyleyenleri alaya almak ya da modaya ilk uyanları züppe diye damgalamak); geriye kalanları da tutup yanına çekip, kalkındırmak(binlerce dilenciyi asgari ücretle yaşayanlardan bile daha iyi duruma getirmek) birarada ve benzer halde durmak ve sonuçta toplumsal bir "sürü" yaratmak içindir. Bir benzetme yapalım: Bilindiği gibi koyun kurda karşı çok zayıf bir hayvandır ve o nedenle sürüden hiçbir koyun geri kalamadığı gibi ileri de gidemez. Çünkü zayıflık duygusu birleşmeyi ve benzeşmeyi zorunlu kılar. Benzeşmek diyorum, çünkü onlarca beyaz koyunun içinde tek bir siyah koyun varsa kurdun en çok dikkatini çeken de o olur. Bir arada ve benzer olmamak, toplumsal korkuyu, sonuçta da kişisel korkuyu arttırır. Bunun için, yetersizlerin toplumun içine katılma çabaları, toplumsal hantallığı beraberinde getirse bile, toplum tarafından anlayışla karşılanır ve asla dışlanmaz. "Birey"lere karşı yaratılmış bu hoşgörü ortamı, korkulu toplumların ortak geleneğidir. Korkunun temeli önce toplumdadır ve oradan bireye aktarılır. Bunu şuna dayanarak söylüyorum. Dilenciler her zaman toplu yerlerde para toplayabilmektedirler. Sakat bir dilenci, yalnız bir kişiden para istediği zaman genellikle eli boş dönmektedir. Ama insanlar toplu haldeyse sakatlığı ile toplumsal bir "korku" yaratarak ve topluluktaki kişilerin kendi aralarındaki elektriklenmeyi kullanarak ve güçlü bir yardımlaşma duygusu uyandırarak fazla miktarda para toplayabilmektedir. Yani sonuçta kökteki korku yalnız değil, toplum halinde olduğumuzda ortaya çıkan korkudur. Yetersizlere müsade eden de bu toplumsal korkudur. Bu korku nedeniyledir ki, bir arada bulunmak, birbirine sıkı sıkı yapışmak, ileriye gidene ve geriye kalana müsade etmemek ve bunca sıkışıklığın, yapışıklığın içinde, gene de bir toplumsal hiyerarşi yaratmaya çaba göstermek bizim özelliğimizden de öte, tanımımızdır. Dilenciye para verenler gerçekte dilecinin durumunun düzelmesi gibi bir kaygıyla ona para vermezler. Buradaki kaygı, ilahi adalet gözünde, aciz insana yardım etmemiş bir duruma düşerek, onun tarafından(ilahi adalet) dilencinin konumuna döndürülmek korkusu parayı verdiren nedendir. Zaten dilencilerin onca ezilmişliklerinin altında aynı zamanda gizliden tehditkar bakışlı olmalarının nedeni de budur.Yani ilahi adaletin yeryüzündeki insanları sınamalarına, sözümona aracılık eden konumlarının verdiği, gizliden üstünlük duygusu!. Zaten korkulu bir topluma bir de kendi çıkarınıza hizmet etsin diye ilahi korkuyu tehdit olsun diye alet ederseniz, tabi ki çok kolay para toplarsınız. Yetersiz kişilerin el üstünde olduğu bir toplumda her türlü çarpıklığı görmeniz mümkündür. Tahir Musa Ceylan / Aylak Bilgi..

YENİLGİ...

Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır.
Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar.
Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.
__John Steinbeck__


Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...

Objektifimden... 21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...
21 Ekim 2006 İstanbul Rumeli Hisarı...